20 Ağustos 2013 Salı

...

Kendin bilmezler çok yakında yeni maceraları ve yeni kendin bilmezleri ile karşınızda. Bizu bekleyun da!

4 Eylül 2009 Cuma

bal çarpması

Kavrun ya da Kavron yaylasında Mikro Allah'ımız, dalında güzel insan Serkan bir jest yapıp bir kavanoz Karakovan balı getirtti masaya. Islak çay kaşığını bala değdirmememizi ve çok yemememizi tembihledi. "Bal çarptumi fena edar dikkatli yiyun"

Tabii biz uyarıları kulak arkası edip ayı gibi yedik. (biz = zeliha & didem)

Geri dönüş yolunda kıkardamamdan kıllanan Serkan'la aramızda geçen diyalog:

S: Kikirkikirsun seni bal çaptu seni haa?
D: Yok, yok benim orjinalim bu, sikinti yok!
S: Yanakların yanmıyor mu?
D: Yok valla yanmıyor!?
S: Benim yanıyooo...

ahahah başını tutat tuta indirdi bizi Yukarı Kavrun'dan.

30 Ağustos 2009 Pazar

19 Ağustos 2009 Çarşamba

tahta dönme dolaba dair ve sikinti yok üzerine!

900 metre rakımdaki festival alanına, üstelik uçurumun hemen kenarına kurulmuş bir tahta dönme dolapla başlıyor hikayemiz...

blog yazıları boyunca sıkça adı geçecek olan bir grup zavallı "kendin bilmez" insan gücüyle çalışan ve her an kırılacakmış gibi sesler çıkaran bu aletin yanında bir yandan pineklemekte, bir yandan demlenmektedir. bir ara dönme dolabı çalıştıran "insan gücü" sahiplerinden bir tanesi aletten yediği sağlam bir darbe sonucu aleti çevreleyen tahta çitin üzerinden aşarak yanıbaşlarına ve de uçurumun santimlerce uzağına çakılır...ayağa kalkar kalkmaz da "sikinti yok" der adam "bunu zaten ben yaptım"

kendini bilmez dostlarımız aletin yapılışı ve çalışma pratiği ile eğlenirken bir yandan da bir kaç tur binip fotoğraf çektirmekten de geri kalmaz -ilim kendin bilmektir!!!!!!-

gelgelelim gözler bir anda uçurumun tam kenarında ve dönme dolabın çarpma mesafesinde kocasıyla beraber dikilen, tahminimizce 7-7,5 aylık hamile, sudan çıkmış sıçan kadar ıslak ablamıza takılır...
bendeniz ve "kendin bilmez" dost didem mevzuya çok darlanır ve abla ile kocası uyarılarak olay mahallinden nazikçe uzaklaştırılır...

dakikalar sonra dönme dolabın oturaklarının üzerinde 90larına gelmiş bir teyze tebaruz eder (ortaya çıkar)... teyzecim ne yapıyosun? makamında sorulan soruya gelen cevapla tümden dumura gark olunur "Bunu zaten benim oğlum ettu, hep beni bindirip denerdu, sağlamdur, sikinti yok!" Eyvahlar havada uçuşur, beyinler uyuşur ve herşey aşırı oksijene bağlanır...

yağmur başlar -ki biz ona tam olarak yağmur diyemeyiz, gökyüzünden fırtına deresi yağar diyelim- herkes araçlara kaçışır, tentelerin altlarında ıslak insan kitleleri vs... yol berbat haldedir, yusufla arkadaşlık hat safada ve "kendin bilmez" dostlarla beraber yürüyerek inme planları yapılmaktadır. Tam bu sırada az önceki çiftimiz tekrar belirir, yağmurun altında ve rüzgara maruz dikilmektedirler. bu kez benddeniz dayanamaz ve kocanın yanına gidip "Abi naapıyosunuz, kızcağız hamile, bari bir kuruluğa gidin" demek gafletinde bulunur.... Cevap: Ruslar ne yapıyor?... Bendeniz: Ruslar?... Çocuğu doğar doğmaz basarlar buzlu suya, alışsın die... bu da alışsın, sikinti yok...oy anacuğum oyyyyyy... kilit... pause ve bendeniz: İyi de abicim bu daha doğmamış, yaw bi kuruluğa geçsenize...idolümüz serkan olaya müdahale eder ve sevimli çiftimiz bir zahmet en yaındaki tentenin altına doğru süzülürler, serkan babaya saygı, takdir ey ahali!

sıradaki :P

rizenin köylerinden birine atanan genç imam köyden genç bir kıza aşık olar...
ister kızı, vermezler...
ister kızı, vermezler...
sonunda dayanamayan eleman çıkar minareye ve başlar şovuna: Sıradaki ezan bütün sevip de kavuşamayanlar için gelsin: Allahüekber Allahüekber...ooffffff ulan offffff!